Ayşe öğretmen / Şoreş Reşî

Ayşe öğretmen, iki yıl önce bir TV programına canlı bağlanarak ‘Çocuklar ölmesin!’ demişti. TV’nin sunucusu da bu söylemi doğru bulmuş, olumlu bir reaksiyon göstermiş, sanırım sonradan işinden olmuştu. Tabi ki Ayşe öğretmen bu söylemi ağzına rastgele geldiği için söylememişti; Kürdistan’da öğretmenlik yapıyor, hergün öğrencilerinin veya öğrencileri yaşıtındakilerin devlet kurşunları ile evlerinin balkonlarında, merdiveni ile caddelerde nasıl infaz edildiğini; kuzularını otlatırken devletin topu ile nasıl parçalandığına şahit olmuş ve bunu hergün yaşayan biriydi. Koca bir zulmü iki kelime ile dile getirmişti. Kendisi bir öğretmen aynı zamanda bir anne. Bir anne olarak acıyı çekenlerin acısını, bir eğitimci olarak da yaşanılacak bir toplumun mimarlığının nasıl olması gerektiğini bilen biriydi. Bu mesajını aslında Türkiye’nin batısında yaşayan duyarsız insanların tepki vermesi için söylediğini de eklemek gerekir. Kürdistan’daki katliamlara ve çocuk öldürmelerine sesiz kalan Türklerin dikkatini buna çekmek amacıyla söylemişti.

 

Ayşe öğretmen bu sözleri sarfettiği tarihte, devletin büyük bir imha planı devredeydi, Kürt olmayan memur ve öğretmenleri Kürt şehirlerinden tahliye etmiş ve kalanları da silahların mermileri altında bırakmıştı. Bir öğretmen olarak sorumluluk ve vicdan azabı duyan Ayşe öğretmen de buna tepkisini en masum bir şekilde dile getirmişti. ‘Vay sen misin devletin planlarına karşı çıkan’ ve ’Ben istediğim kadar Kürt öldürürüm, buna karşı çıkan kim olursa olsun benim gazabıma uğrar’ diyen sistem ve onun kolluk kuvveti gibi hareket eden hukuku, Ayşe hocaya hemen dava açarak ibretlik cezayı kesti! Halbuki çocukları vuran katiller dışarıda, eli kolunu sallayarak insanlar arasında geziyor ve kendi çocuklarının gözlerinin içine suçluluk duygusu ile bakıyorlardı. Bu açık bir zulümdü, bu zulüm Moğol ve Timurlenk katliamlarını da geride bırakacak derecede… Elbet tarih birgün bunları tek tek yüzlerine vuracak ama şimdilik son demlerini yaşayan zulüm hala devam ediyor.

 

Son haftalarda Ayşe hocanın durumu tekrar muhalif basın ve sosyal medyanın gündemine geldi. Yönetenler O’nun ‘cezasını çekmesi için zindan günün geldiğini’ söyledi ve çocuğu ile beraber zindana koydu! Yazık, çok yazık! Bir eğitmen, pedagog, anne tabi ki çocuklar ölmesin diyecek; tabi ki şiddet dursun diyecek, bu onun görevi. Onun şekil vermek istediği toplumun geleceği şiddetsiz olmalıydı. Kendi kızını böyle bir toplumun içinde görmek isterdi. Bu söyleminin cezalandırılması, o ülkeyi yönetenlerin topluma nasıl bir şekil vermek istediklerinin de bir sonucuydu. Devlet yönetecileri eğer toplumda ölümleri, şiddeti, kaba kuvveti hoş görür, hukukun üstünlüğünü esas almazlar ise tabiki şiddet birgün herkesin kapısını çalacaktır. Bu nedenledir ki bugün Türkiye toplumunda bir cinnet geçirme hali var. Trafikte arabalar çarpışıyor adamlar silah çekiyor, ‘ters baktın’ diye karşısındakine mermi yağdırıyor ve herşeyin silah ve zorla çözüleceğine inanıyor. Şüphesiz bu tohumu eken devletin şiddet ve ayrımcı politikasıdır. Devleti yönetenlerin geleceği düşünerek bu anarşik ortama neden olan sebepleri biran önce ortadan kaldırması ve medeni devletlere yakışan bir politikaya dönemesi gerekir.

 

Medeni bir toplum olan İsveç’te eğitimciler, eğitim sistemi, yöneticeler ve toplum, Türkiye’de yaşanılanın tam tersini yapar. İsveçlilerin çoğunlukta olduğu okullarda hemen hemen şiddet bulunmaz iken yabancı çocukların çoğunlukta bulunduğu okullar ise problemlidir. Çünkü çocuk ailede, toplumda, TV’de, ve yöneticilerin söyleminde hep şiddet görmüştür. Ve aynısını uygulamak ister. Avrupa dışından gelen yabancı çocuklar, Türkiye’de olduğu gibi herşeyde kaba kuvvete başvurur ama İsveç eğitim sistemi bunu kesinlikle mahkum eder. İsveç’teki pedagogların sloganı: “Biz çocuklara kavgayı değil, birbiriyle nasıl daha iyi anlaşacaklarını öğretiriz” dir. Ayşe öğretmenin de öğretmek istediği bu ama bozuk olan sistem, yukarıdan aşağıya toplumu zehirleyerek şiddete prim veriyor.

 

Bu konu üzerine dünya medyasını takip etme imkanım olmadı, ne yazdıklarını görmedim ama böyle bir haberi kaçırmayacaklarına ve baş sayfadan vereceklerine eminim. Çocuklar ölmesin diyen bir eğitimcinin hapisle cezalandırılması haberciler ve demokrasileri gelişen toplumlara ilginç bir haber olarak gelecektir. Batı dünyasında trajikomik olarak görülecek bu olayın yaşadığımız ülkede bir kesim tarafından alkışlanması, devletin kutsal olduğu mantalitesinin bir sonucudur. Asıl olan devlettir, gerisi bir makinanın vidaları kadar önemsizdir onlar için.

 

Güzel Ayşe! Hangi milliyetten olduğunu bilmiyorum, hiç önemli de değil. Önemli olan senin güzel bir insan, anne ve eğitmen olmandır. Başın dik olsun, milyonlarca insan seninle, yanında, hertürlü desteği vermeye hazır. Doğru olanını yaptın, sana ve minik bebeğine bu acıları yaşatanlar utansın!

Yazı daha önce Yeni Özgür Politika’da yayınlandı.