Almanya Münih’te bulunan babamın kuzeninin uzun süren bir hastalık sonucu yaşamını kaybetmesinin ardından, ailesine başsağlığı dilemek için ben ve 2 küçük kardeşim Fevzi ile Şex Qadir ile birlikte uzun ve yorucu bir yolculuğa koyulduk.
Münih’e nihayet yorgun bir şekilde varmıştık. Bizi rahmetli amcamın eşi büyük oğlu ve Muş-Varto’lu olan damatları karşıladı. Biz üzüntülerimizi dile getirip birazda hoş boş ettikten sonra damatlarının bizim için verdikleri akşam yemeğine davet edildik. Yemek sırasında rahmetli amcamızdan bahsederk onun ruhuna dua ederek bir fatiha okuduk.
Rahmetli amcam birazda ilginç bir kişiliğe sahipti.Başsağlığına geldiğimiz rahmetli amcam babamın dayısının oğlu olup yıllardır yaşadığı Münih’te, ta öleceği son günlerine kadar, Bingöl’lü ve Muş-Varto’lu alevi kürtlerin yaşadığı bir mahallede oturmuştu.
Çok uzun yıllar boyunca bu alevi kürt çevreleri ile birlikte yaşamını geçiren rahmetli amcam bu çevrelerin etkisi ile aynen onlar gibi giyinip onlar gibi kalınca pos bıyıklar bırakmaya başlamıştı.Amcam, köye izine geldiğinde çok dindar olan babamla sık sık tartışmalara girerdi. Amcam babamın bağnaz olan dindarlığını eleştitirirken bir yandanda, bizlerin kürtlükten uzaklaştığımız için Allah katında günahkar olduğumuzu sürekli olarak dile getirirdi.
Amcam sürekli olarak babama, bizim kürt olduğumuzu; adet, gelenek ve göreneklerimizi kaybederek asimele olduğumuzu şikayet ederdi ve babamde buna cevaben;
– Haydi kalk da birlikte camiye gidelim derdi. Amcam, babamın bu ısrarlarına rağmen bir gün bile camiye adımını atmamıştı. Babam, amcamın bu söylediklerine çok kızarak öfkeli bir şekilde amcamın bu sözleri dile getirerek günah işlediğini söyler ve r gün cehennem ateşinde yanacağını düşünerek, yüzüne acıyormuş gibi bir bakış ile tuhaf tuhaf bakardı.
Biz yemekten sonra sohbet ederken, küçük kardeşim babamın sık sık kendilerine söylediği bir hatırasını anlattı bize.Küçük kardeşim Şex Qadir’in aktardığına göre;
–Bir gün aralarında babam ve amcamın da olduğu bir kaç kişi birlikte Konya’da bir akrabamızın başsağlığına giderler. Yolda uykuya dalmış bulunan rahmetli amcam tesadüfen bir köprünün altından geçerken babama dönerek;
–Bak pismam ‘’ Köprü ‘’nün Kürtçesi nedir, biliyormusun? diye sorar. Amcamın bu sorusuna karşı onun yüzüne tuhaf tuhaf babam;
-Töbe, töbe böyle ilginç şeyleri nereden buluyorsun yaw der.Amcam, babama dönerek tabi köprü’nün kürtçesinin ‘’ Bire ‘’ olduğunu nerden bileceksin ki der.Sohbet sırasında kuzenimin ve damatlarının sürekli olarak hep güzel bir kürtçe konuşmaları benim çok dikkatimi çekmişti.
Ben, kürtçe bilmeme rağmen nihayet onların konuştukları kürtçeyi anlamakta bayağı bir zorluk çekiyordum. Sohbet sırasında kuzenimin bir Türk kadınla evli olmasına rağmen güzel bir kürtçe öğrendiğini ve bir kürt digital kanalında programlar yaptığını ve yine Türkiyede bulunan Hak-Par adında benim daha önce adını hiç duymadığım bir kürt partisinin sorumlularından olduğunu anlamıştım.
Ben her ne kadar siyasetten anlamasamda mevcut kürt partilerinden sadece HDP’in ismini duymuştum bugüne kadar. Yine damatlarının da, Almanya’da bulunan bir kürt işçi derneğinin yöneticisi olduğunu anlamıştım ve ancak ben bu derneğin isminide daha önce hiç duymamıştım.
Sohbet devam ederken kapının zili çalındı ve içeri 35-40 yaşlarında bir genç geldi eve.
Bizim komşu olan Germik köyünden olan ve soyadı ‘’Uzunbacak ‘’ olan bu yeni gelen misafir oldukça güzel bir kürtçe konuşuyor ve kendisinin Almanya’da ekonomi okuduğunu ve onunda kürtçe olarak çıkarılmakta olan derginin yöneticisi olduğunu söyledi.
Bir ara ne olduysa ben anlamadım, söz döndü dolaştı ve HDP’in devletin kontrolü altında olduğu ve devletin bilinçli bir şekilde onların partisi olan Hak-Par’ın örgütlenmesini engelllemeye çalıştığını söyleyince, küçük kardeşim hemen buna tepki göstererek;
–Onbinlerce HDP’li tutuklu ve yine yüzlerce belediyeye kayyum atanmasına ne diyeceksin peki dedi.
Amcamın damadı buna karşılık olarak, devletin kürtleri kandırmak için plan ve projeler yaptıklarını ve kendilerinin hem devlete ve hemde HDP’e karşı mücadele yürüttüklerini, HDP gibi Türkiye’ci olmadıklarını ve tam aksine kürt milliyetçisi olduklarını söyledi.
Benim bu konuda bir bilgim olmadığı için ben bir şey diyemedim fakat küçük kardeşim Fevzi buna karşı çıkarak cevap vermeye çalıştı. Başsağlığına misafir olarak geldiğimiz evde, böyle bir ortamın böyle aniden alevlenmesi kaşısında ben fazlasıyla üzüntü duydum ve kardeşim Fevzi’nin ayağına basarak konuşmasını kesmesini söyledim ve ortam böylece birazcık sakinleşmiş oldu.
Ben şahsen böyle yerlerede siyaset konuşulmasına fazla taraftar değildim açıkçası. Biz böyle hareretli bir şekilde konuşmamızı sürdürürken aniden kapı zilinin sesi çaldı yine.
60-65 yaşlarında görünen orta yaşlarda orta boylu, buğday tenli ve badem bıyıklı bir erkek, eşi ve yanında küçük bir kız çocuğu ile oturduğumuz salona girdiler.Biz bu yeni gelen ve kuzenimin ‘’ Mehmet amca ‘’ olarak tanıttığı bu şahsı tanımıyodum ve kendisiyle daha önce hiç karşılaşmamıştım.
Bu yeni gelen misafirini bize tanıştıran kuzenim, bu yeni gelen misafirin Gördoğlu’lu olduğunu ve kendisini amca olarak kabul ettiğini söylemesi benim dikkatimi çekti.
Yeni gelen şahsa şöyle bir dikkatli şekilde bakınca, kendisinin yine onunda tesadüfen ismi ‘’Mehmet ‘’ olan babamın başka bir kuzenine çok aşırı benzerliğini farkettim.
Biz çaylarımızı tazeleyip içmeye devam ederken bu yani gelen Mehmet amcanın çok iyi bağlama çaldığını ve yıllarca Almanya’da bağlama çaldığını söylemesi, yine müzikle ilgilenen küçük kardeşim Şex Qadir’in ilgisini çekmişti.
Sohbet sırasında ben bir ara bu yeni gelen misafirin soyisminin ne olduğunu sormam üzerine, kendi soyadının aynen bizim soyadımız ile aynı olduğunu söylemesi dikkatimizi dahada çok çekmesine yol açtı.
Aman Allah, nasıl olurdu ki?Biz Celep’li idik, oysa Mehmet amca Gördoğlu’lu idi. Soyadlarımızın benzerliği yoksa başka köylerde de sık sık rastladığımız gibi nüfus memurunun bir uygulamasımıydı yoksa?
Ben merakımı gideremeyip hemen soruverdim;
–Mehmet amca bu senin soyadı benzerliğin tamamen bir tesadüf müdür yoksa?
Mehmet amca;
– Bak yiğenim bu çok uzun bir hikayedir. Eğer zamanınız olursa ben bu hikayeyi ta baştan anlatayım sizlere, dediğinde ben hemen atıldım ve;
– Ne demek amca, tabiki duymak isteriz dedim.
Mehmet amca;
– Senin bu hikayeyi daha önce duymamış olman bayağı tuhafıma gitti dediğinde ben şöyle bir düşündüm, fakat ben büyüklerimden Mehmet amca ile ilgili herhangi bir hikaye duyduğumu anımsayamadım.
Benim ailemde böyle geçmişle ilgili olan bitenler fazla anlatılmaz ve bilhassa diğer kürt ailelerinde olduğu gibi gizlenip saklanmaya çalışılırdı.Ben Mehhmet amca’ya dönerek ısrarla;
– Mehmet amca ne olur, senin hikayeni senden duymayı çok isterim dedim.Mehmet amca ise:
– Peki anlatayım dedi.
Bundan yıllar önce, yanılmıyorsam 1940’li yılların başlarında ‘’ Mala Gorda ‘’ kabilesinden olan rahmetli annem ‘’ Kawe ‘’ nin kocası askerde iken hayatını kaybeder.
Yanlız ve dul kalan annem’i annemin ölen kocasının kardeşine vermek isterler. Gönülsüz olsada bu evliliği kabul etmek zorunda kalan ve hiç çocuğu olmayan annem mutsuz bir şekilde de olsa hayatını devam ettirmeye çalışır.
Öte yandan, annemin kuma olarak bu eve gelmesini bir türlü hazmedemeyen eski eşi annemi kıskanmaya başlar.
Evin içerisinde hertürlü huzursuzluk baş gösterir ve her iki kadın sürekli ve sonsuz bir çekişme içerisine girerler.Kabilede bulunan büyükler araya girerek bu aile içerisindeki huzursuzluğu gidermeye çalışırlar.Ancak tüm bu girişimler sonuçsuz kalır ve maalesef başarılı olamazlar.
Celep köyünde Sami ağa ( Şexi Ali axa) hüküm sürdürmektedir o yıllarda. Ağanın kuzenlerinden Hanifa, varlıklı ailesini birçok işini yaptırabilmek için o sıralar Gördoğlu’na muhacir olarak yeni gelmiş bulunan ‘’ Fadıllı ‘’ ailesinden bir şahsı hizmetçi olarak getirir köye.
Mala Hanifa gilin ev işlerini yapmakta olan olan bu gariban yabancı oldukça çalışkan ve evin tüm işlerini büyük bir gayretle yerine getirmektedir.
Yeni evlendiği ölen eşinin kardeşi olan bu yeni eşinin hanımı, kıskançlık krizlerine girdiği bir gün gizlice Mala Hanifa’ların hizmetçisinin kalmakta olduğu odaya giderek onun duvar dibinde duran yatağının arasına annemin eşarbını koyarak oraya saklayıverir.
Bu yeni kocasının ilk hanımı, ertesi gün komşularına giderek laf arasında annemin köyde bulunan bu yabancı hizmetçinin evine gidip geldiğinden şüphelendiğini söyler.Ardan çok zaman geçmeden bu dedikodu tüm köye yayılır.
Bunu duyan annemin yeni kocası, annemi bir odaya kapatarak güzelce bir dayak atar ve gerçeği itiraf etmemesi durumunda onu öldüreceğini söyler.Bu dedikodunun doğru olup olmadığını anlamak için bazı kabile büyükleri Mala Hanifa’nın evine giderek adı geçen yabancı hizmetçinin odasına girerek odayı kontrol ederler.
Kontrol sırasında duvar dibindeki döşeğin içerisinde saklı olan annemin başörtüsü bulunur ve kocasının ilk eşinin söyledikleri doğrulanmış olur böylece.
Daha sonra yapılan ve uygulanan tüm şiddet uygulamalarına rağmen bu olup bitenlerin gerçek olmadığını ve bunun tamamen bir iftira olduğunu sürekli olarak söyleyen annem umutsuzca direnişini devam ettirir.
Ancak, ilk kocası ölmüş ve dul kalarak ölen kocasının erkek kardeşine kuma olarak gelmiş zavallı bir kadını kim dinler ki?
Uzun bir süre kapatıldığı bir odada hergün dayak cezasına maruz kalan zavallı annem , iftiraya uğradığını hiç kimseye bir türlü inandıramaz. Ve sürekli olarak bir iftiraya maruz kaldığını söyler. Ancak onun bu söylediklerine hiç bir kimseyi inandıramamaktadır.Bir süre sonra kabile büyükleri annemi öldürerek cezalandırmaya karar verirler ancak bu işlemi bazı teknik nedenlerle bir türlü gerçekleştiremezler.
En sonunda, alınan bir kararla annemi alarak Mala Hanifa gilin evinde çalışmakta olan hizmetçinin yanına götürerek bu yabancının annemle evlenmesi gerektiği söylenir kendisine.
Bu yabancı, eğer annamle evlenmeyi kabul etmeme durumunda, onunda öldürülerek cezalandırılacağı söylenir kendisine. Hiç bir şeyden haberi anladığı anlaşılan ve daha sonra babam olacak o gariban hizmetkar biraz itiraz edecek gibi olur, fakat en sonunda fazla direnemez ve annemi alarak Celep’i terkederek Gördoğlu’na geri döner.
Emrivaki bir şekilde annem ile evlenmek zorunda kalan ve sonradan babam olacak şahıs bir ayrı evde annemle birlikte yaşamaya başlar.Ancak bu olan biten haksızlığı bir türlü kabullenmeyen ve hiçbir şekilde dile getiremeyen annem, hayata tamenen küser ve içine kapanarak hiç bir kimse ile konuşmaz.
Bir süre böylece geçip gider ve o arada ben dünyaya gelirim.
Ben dünyaya gelince annemin sütü yeterli olmadı için beni emziremez. Ancak tesadüfen köyde yeni doğum yapmış olan bir kadının sütü ile ancak hayata tutunabilmiştim.Aradan geçen süre içerisinde çevredeki insanlar annemin köye geldiğinden beri hiç yıkanmadığını ve vücudunun kirlenmeden dolayı yavaş yavaş kurtlanmaya başladığını farkederler.
Annemin vücudu gün geçtikçe çürümeye ve kabuk bağlayarak dökülmeye başlar.Zaten hiç bir şeyler yemediği için, oldukça zayıflamış ve bir deri bir kemik kalmıştır.Çevredeki yaşlı kadınlar, annemi kocakarı ilaçları ile tedavi etmeye çalışırlar.
Ancak zaman geçmiş ve çok geç kalınmıştır.
Zavallı annemin tüm vücudunu kurtçuklar sarmış ve ne yazıktırki günlerden bir gün sevgili anneciğim son nefesini verir böylece.Annemin ölümü üzerine bana süt anneliği yapan köylümüz kadının yardımlarıyla ancak hayata tutunabilmiş ve hayattta kalabilmiştim.
Yıllar geçmiş ve ben ilkokul çağına gelmiştim. Bir kimliğimin olmamasını farkeden babamın ailesi Celep’e giderek bu konuda ne yapacaklarını sorarlar.Celep’te ki aile büyüklerinden Hacı Nasır, artık bu olan biteni unutarak yeni bir sayfa açmanın gerektiğini söyler ve bu konuyu kapatmak için beni alarak Kulu nüfusuna götürerek kendi üzerine kendi oğlu olarak kaydeder.
Benim ismimi de ‘’ Mehmet ‘’ ve soyadı olarakta kendi soyadını benim soyadım olarak kaydeder.Ben askerliğimi yaptıktan sonra ise Almanya’ya gelerek burada yeni bir yaşam kurdum kendime.
Daha önce ta çocukluğumdan beri mereklı olduğum bağlama çalmayada hiç ara vermemiştim. Almanya’da 1970 li yıllarda oldukça popüler olan ve köln bülbülü olarakta tanınan Yüksel Özkasap’a da yıllarca sahnede bağlama çalmıştım.
Mehmet amcanın yüz ifadelerinden, o zorluklarla geçmiş o yorgun yılların o ince izleri açık açık belli oluyordu. Mehmet amcanın tüm anlatımlarından sonunda ben, kendisine daha da samimi ve çok yakın bir aile üyesiymiş hissine kapıldım. Normal bir insanın başına gelemeyecek kadar ağır olan ve benimle adaş olan bu yeni tanıştığım akrabamın çektiği acıları ruhumda hissetmeye başlamıştım.
Hikayesini anlattıktan sonra gecenin bu geç saatlerinde müsade istiyen Mehmet amca tam dış kapıdan çıkarkan son anda bana dönerek;
– Yahu kusura bakma yiğenim, o kadar zaman konuştuk sohbet ettik ancak senin ismini sormayı unuttum galiba dedi.
Ben ise;
– Rica ederim Mehmet amca, tesadüfe bak yaw, benim ismim ve soyadım da de aynen seninle aynıdır.
Kopenhag, 21. Nisan. 2022
Not; Bu öykü, kısmen gerçek hayattan yola çıkılarak kaleme alınmıştır.