Örs ile çekiç arasındaki Xorasan kültürü/ Şoreş Reşî

Bu seneki yıllık iznimi Xorasan’da geçirdim! Orada da bir ailem oluştu, geneli yazar, şair ve araştırmacı. Büyük umut ve heyacanla ailemin yanına koşarak gittim ama hayal kırıklığına uğradığımı söylemek zorundayım. Bol bol sohbet edecek, sorunları ve çözüm yollarını ortaya koyacak ve geleceğin planlarını yapacaktık. Bu şevk ve kalbimin çırpıntıları ile 16 senedir görmediğim arkadaşlarımın, soydaşlarımın ve yoldaşlarımın yanına gittim.

Çıkardıkları dergi olan ‘Suweyda’yı çok merak ediyordum. Hapse atılan dostumun çıkardığı ve kendi kızının ismini verdiği kültür dergisi. Latin ve Arami alfabeleri ile Kürtçe ve Farsça çıkan dergi. Arkadaşım: “Dergi artık çıkmıyor!” deyince şaşırdım ve dilim tutuldu. Neden diye sorunca, “Kürtler dergiyi satın almıyor, zenginler finanse etmeye yanaşmıyor, devlet de yardım etmeyince biz geliri düşük olanların gücü çıkarmaya yetmedi!” deyince üzüldüm ve suçluluk hissi yaşadım. Biz Avrupa’da imkanları fazla olanlar bunu finanse edemez miydik? Elbete bunu yapabilirdik ama yapmamış ve derginin yayınlanması durmuştu! Anlatan arkadaşımın Xorasan’daki Kürt dil ve kültür geleceğinin umutsuz olduğunu söylemesi ve bütün umutlarının kırıldığını görmem beni çok üzdü. Aydınlarda umut tükenirse teslimiyetin yakın olduğunu ve buradaki toplumumuzun kısa bir sürede eriyip gideceğini üzülerek düşündüm.

Başka bir yazar arkadaşa mesaj göndererek burada olduğumu ve görüşmek istediğimi ilettim. Uzun bir zaman sonra mesajın silindiğini ve yanıt vermediğini gördüm. Bu görüşmek istemediğinin işaretiydi. Kendimi ‘ucuz’ hissettim… Epey bir zaman sonra başka bir arkadaş vasıtasıyla telefon ettirdim ve dolaylı yoldan görüşmek istediğimi ilettim. “Vaktim yok” yanıtını alınca moralim epey bozuldu. Birgün sonra ortak arkadaşımızı arayarak özür dilediğini ve “korktuğu”nu söylemesi herşeyi açığa çıkardı. Ortak bazı projelerimiz, konuşacağımız çok konu ve gelecek üzerindeki ortak planlarımız olacaktı ama hepsi suya düştü. Anlaşıldı ki aydınlar devletin büyük baskısı altındaydı. Özellikle de dışardan gelenler ile görüşmemelerini, görüşenlerin derhal sorgudan geçirildiğini, içeri atıldığını anlayınca düşüncelerimin yanlış ve yersiz olduğunu anladım. Devlet Kürt yazarların bir araya gelmesinden resmen korkuyor ve oradakileri baskı altına alarak sınırlıyordu. Bu ‘asimile olun, teslim olun, başka yolunuz yok!’ anlamına geliyordu. Dil üzerinde çalışmalar yapan bir arkadaş birkaç defa İstanbul’daki toplantılara katıldığı için sorgulanmış ve korkutulmuştu. Bu insanların ekmek kapısı olan işleri var ise eğer, derhal işten atılıyor ve açlık ile kendi yollarına getirmeye çalışıyorlardı.

Şair bir arkadaş var, Meşhet’te çok iyi bir işi vardı ve ondan fazla da kitap yazmıştı. Latin alfabesi ile yazan ender kişilerden biri ve kalemi sınır tanımayan biri… Ama basit bahaneler ile tutuklanmış, işten atılmış, yirmidört saat gözetim altında tutuluyor; telefonları dinleniyor, sonunda köyüne dönmek zorunda kalmıştı. Geçindirmek zorunda olduğu bir evi ve çocukları var ama iş bulmayınca köye, babasına sığındı. Aynı seviyede olan başka bir şair de orada ünlü birinin danışmanı imiş. Latin alfabesi ile yazmada ısrar ettiği için işinden atılarak bir ilkokula öğretmeni olarak atanması yapılmış. Bu insanın ruh halini düşünün! Görüşmemek için telefon ve mesajlarıma yanıt vermedi. Vermiş olsaydı belki elindeki öğretmenlik de alınacak ve çocukları aç kalacaktı. Devletin araçları vasıtası ile aydınlara verdiği mesajlar şunlar:

– Devleti eleştirmeyin;

– Latin alfabesi ile yazmayın;

– Kürdistan’ın diğer parçalarındaki fikir insanlarıyla, özellikle de Avrupa’dakiler ile kesinlikle ilişkiye geçmeyin;

– Kürt bayrağına sahip çıkmayın;

– Kürt giysilerini giymeyin!

Bunlar, yazılı olmayan resmi mesajlar. Bunun dışında, oradaki aydınların da biraraya gelmelerinden korkuyor ve hertürlü engeli çıkarmaya çalışıyorlar…

İşte Xorasan’daki aydınların sorunlarının kısa bir parçasının özeti bu. Biz Avrupa’da yaşayanların elbette yapacakları vardır; olmalıdır! En azından bazı yollar bularak bu insanlara maddi destek verip, örs ile çekiç arasında yok edilmek istenen Kürt kültürünü yaşatabiliriz. Kitap ve dergilerinin basımını üzerimize alabiliriz. Ya da pasif kalarak bu parçadaki özgün kültürümüzün ortadan kalkmasını seyredebiliriz.

Yazı daha önce Yeni Özgür Politika’da yayınlandı