Elegeş yazıtları ve Kürtler / Şoreş Reşi

Gurur veren Kürt tarihi’ adlı yazıma, sosyal medya üzerinden Trabzonlu bir okuyucum birkaç yorum göndermişti. Alaylı, küçük düşürücü ve zihninde bizi hiçleştiren bir eda ile bir yorumunda Yenisey yazıtlarını örnek vererek: ”Taşlar üzerine iz bırakmak/yazı yazmak, sadece Türklere mahsus bir durumdur” gibi bir mesaj atmıştı. Bende kendisine bunun yanıtını bir yazı ile vereceğimin sözünü vermiştim. Kuşkusuz, birçok ulusun yaptığı gibi Türklerin de taşlar üzerine iz bırakacağına bir itirazım olamaz, tam aksine buna sevinirim. Ama Kürtler bunu yaptığında karşımdakinden de aynı davranışı ve saygıyı bekleme gibi bir hakkımın olduğunu başta okuyucuma iletmeliyim.

01.03.2007 tarihli Yeni Özgür Politika gazetesinde, o günün Radikal Gazetesi yazarı olan İsmet Berkan’ın bir yazısı yayınlanmıştı. Yazı kısaca şöyleydi: ”Ben, Cumhurbaşkanı Özal ve Demirel ile çoğu kes Türki devletleri gezilerine katıldım. Bize birçok bilgin, tarihçi, araştırmacı ve gazeteci de eşlik ederdi. Moğolistan’daki Orhun Yazıtlarını ve Kul Tigin heykelini de ziyaret ettikten sonra Türk soyu üzerine olan tartışmalarımız hep hararetli olurdu. Aramızda Prof. Yusuf Halaçoğlu ile birçok türkolog ve arkeolog da vardı. Tartışmalarımızın sonunda herkes ikna olduki Türk adında bir ulus yoktu ama Türkçe vardı. Ayrıca yazıtların yanlış tercüme edildiğini herkes kabul etti.” Dikkatinizi çekmek isterim ki bunu ben demiyorum, isteyen açıp okuyabilir.

Gelelim yazıtların kendisine. Macarlar kendi tarihlerini araştırırken atalarının geldikleri Asya’ya giderler. Macarları meydana getiren yedi tane aşiretten birinin adı Kürt-Gyarmat imiş. Bu iki kabileden oluşuyor, birinin adı Kürtler (Macarca: Kurtu, Kirth, Kyurta). İşte bu Macar kabilesi ile Elegeş yazıtlarında adı geçen ‘Ben Kürt İlhanı Alp Urungu’nun ilişkisini ortaya koyarlar (Türk tarihçileri şimdi bunu Körtle kan olarak değiştirme çabasında). Orada bulunan 32 taştan birinin üzerindeki yazıları (MS 650) Macar bilim insanları çözer, aynen şöyle yazılıdır: “Ben Kürt İlhanı Alp Urungu’yum. Altın kemerim belimde, dokuz il/aşiretim var ve yaşım 40” Bu konu üzerine Türk tarihçisi ve eski TC valisi Sadi Koçaş şöyle der: “Kürtler, Baykal Gölünün batısında ile Yenisey ırmağının kıyısında ve Altay dağları ile Sayan arasındaki yaylalarda yaşardı. Bu Elegeş yazıtlarından anlaşılıyorki orada VII. yy’da yüzde yüz bir Elkan Kürt devleti vardı.” Tabi burada Kürtler derken bir kısım Kürt demek daha doğrudur. Çünkü aynı taşların üzerinde yazılan bir şiirde bu zaten açıklanıyor ve bir kısmında şöyle deniliyor:

“Adım Qarçur yaylağımıza kar yağdı

Altı kabilesi, bir küçük kızkardeşi kalmış

Qarçur diğer kardeşlerinden ayrılmış”

Şiirin bu bölümünde Qarçur adı geçiyor ve hala bu isimle anılan bir Kürt aşireti vardır. Bu aşiretin esas yurdu Xorasan’dır ve şunu eklemekte fayda vardır ki Türk tarihçileri bu Kürtleri, Türk anlamına gelecek şekilde Oğuz diye adlandırır. Tamamıyla çarpıtma… Daha sonra bu Kürtler Moğol baskısı ile Azerbeycan’a gelirler ama oradan da Maraş’a gelmek zorunda kalırlar. Elbistan’da kurdukları Dulkadır Beyliği Osmanlılar tarafından ortadan kaldırılıca, büyük bir kısmı tekrar Xorasan’a gitmek zorunda kalır. Günümüzde Azerbeycan’dakilerin çoğu asimile oldu ama Adıyaman ile Xorasan’dakiler hala Kurmancî konuşur. Yazıtta altı kabilesi var deniliyor. Xorasan’dakiler hala: “Bizim altı kabilemiz var, bunlar: Silur, Şaqûlî, Develi, Qere Weli, Taşikî ve Kersan” derler ki yazıtla birbirini tutuyor. Bir diğer nokta da Qarçur diğer kardeşlerinden ayrılmış deniliyor ki bu göçebeliği veya Kürtlerin bir bölümünü anlatır. Kısaca, Türk tarihçilerinin yanlış (bilerek) tercüme ettiği ve tarihlerini bunun üzerine kurdukları taşlar Kürtlerin dokuz aşiretinden bahsetmektedir. Kürt aşiretleri genelikle isimlerini ya ünlü bir liderinden ya da yaşadığı yerden alır. Bu örnekte de görüldüğü gibi Qerçur adındaki lider ismini aşirete verir ve aynı isimle hala yaşamlarına devam ediyorlar. Bu da bize tekrar gösteriyor ki bir Kürt aşireti olan Qereçorlular ve onlar ile hareket eden diğer 8 aşiretin tarihi en az 1370 yıl geriye gidiyor. Bunlar Türk tarihinde çoğu kez “Dokuz Oğuzlar” olarak geçer ve başka bir yazının konusu.

Bu yanıt, okuyucumun belki hoşuna gitmeyecektir ama gerçekleri de sonsuza dek saklamak zordur. Gerçeklere inanmak, doğruya şapka çıkarmak ve saygı duymak gerekir.

Yazı daha önce Yeni Özgür Politika’da yayınlandı.