KARDEŞLİK / Ömer Faruk Hatipoğlu

Bu geniş gökyüzünün altında uzanan bu mümbit topraklar, biz istersek, salt ve salt bizi değil, başka birçok halkı da kucaklar, emzirir, doyurur, mutlu kılar!

Son yüz yıl içindeki isyanlar dışarda tutulursa, biz bu coğrafyanın çocuklarının gönüllü başlayan birlikteliği, gönüllü sürdü ve de gönüllü sürecek…

Gönüllü birlikteliğimizin miladı Malazgirt’i anımsayın!  İslam ortak inancı bizi aynı ağacın, Anadolu ve Mezopotamya ağacının serin sıcak gölgesine, komşu olmaya, hısım olmaya, ortak olmaya, kardeş olmaya çekmişti! Sonra, bir kısmımızın içine sinmese de Yavuz Selim ve İdris-i Bidlisi’yi, sonra Kurtuluş Savaşı öncesini anımsayın!..

Bu sözleşme, sağlam ayaklarla, dayanaklarla güçlendirilmedi ki, son seksen-doksan yıl talihsizliklerle, acılarla yaralanmıştır.

Bu yara, bir halkın bir halka açtığı yara değil, ceberut devletin halkaların arasına açtığı, ama iyileşebilir bir yaradır…

‘Tavukları tavuklarına karışmış’, kız alıp kız vermiş iki halka tarih, birlikte yaşamayı farz kılmıştır…

Bu güzel coğrafya, adeta bütün bir dünyanın özeti gibi duran, uygarlıkların, kavimlerin bahçesi, kapısı, evi coğrafya, biz istersek dünyanın gözbebeği bir cennet coğrafya olabilir!

Kardeşlik, ben duygusunu toprağa sürmek, yücelterek biz göğüne karıştırmak; ben’i, benliği, bencilliği yok etmektir…

Kardeşlik, nimeti büyüterek eşit paylaşmak; külfeti azaltarak birlikte yüklenmektir…

Kardeşlik, yaraya kalbi yar edip sarmak, sevgi devasıyla otamaktır…

Kardeşlik, sonsuzluğun, hiçliğin farkına vararak, sınırsızlığı yurt edinmektir…

Kardeşlik, Halil Cibran’a kulak verip, “Nefreti, içimizde bir ceset” gibi taşımaktan vazgeçmek; Mevlâna’nın öğüdüne kulak verip dünde bırakmak, yeni şeyler bahsinde sevgiye dönüştürmek; Ahmed-i Xane’yi yattığı yerde kardeşlik nuruyla şiirleştirmektir…

Kardeşlik, çıkarı toprağa gömerek, paylaşmayı gökyüzünün diline çevirmektir…

Kardeşlik, bir kimliğin varlığını bir renk olarak algılamak, başka bir kimliğin kalbine gökkuşağı gibi sarmaktır…

Kardeşlik, eli elimize, gözü gözümüze benzeyenlerin, ne bir eksik ne bir fazlası olduğundan hareketle, yaratılışsal, doğal benzerliği, yaşamın her alanına ayna yaparak, kültürel, siyasal varlığı eşitlemektir…

Kardeşlik, elin eli tutması, omzun omza yaslanması ve kalbin genişlemesidir…

Kardeşlik, hırsı boğan bir yetinmeyle, dünyanın bize verdiğini, birbirimizden esirgememe erdemidir.

Tevazuun toprağı kardeşliğe, kibrin toprağı düşmanlaşmayadır.

İnsansak, inanansak ve kardeş olamıyorsak; insan ve inananın mefhum-u muhalifine yakın bir anlam ile tanımlanırız.

Yeryüzünde insanın özgürleşmesi, canlı cansız her şeyin, dünyanın özgürleşmesidir. Birimizin özgür olmayışı, bir başkasının da huzursuzluğa mahkûm oluşu demektir.

Adalet, içimizden sadece biri için bile gerçekleşmemişse, bunu seyredenler duvarsız- demir kapısız zindanlarda seyrederler!

Kardeşlik, kardeşlerinizin tarihine, kimliğine, diline saygı ile mümkündür… Bir kardeşin tarihinin üstündeki toz kalktığında, bir kardeşin tarihi toprağa gömülmez, sadece yalandan arî hale gelir…

Bir kardeşin dilinin önündeki engellerin kalkışı, öbür kardeşin dilindeki sözcükleri eksiltmez…

Bir kardeşin kimliğinin kendi renkleriyle özgürce kucaklaşması, bir kardeşin renklerini soldurmaz, varsıllaştırır…

Bir kardeşin kendi ayakları üstünde duruşu, öbür kardeşin ayaklarının tutmayışı demek değildir!

Bir kardeşin kendisi olması, diğer kardeşin başkası olması, öteki olması anlamını taşımaz…

Kardeşlik diyelim bir kuşsa, tek kanatla uçamaz! Diğer kanat aynı omuzdan uzamalı, gökyüzüne ‘uçmağ’ ile sarılarak salınmalıdır…

Kardeşlik, geleceğe çoğalarak yürümekse, yürüyüş, tek ayakla seke seke, bir ileri iki geri değil, ritim için uyum için, iki ayakla, bedeni bir yükten kurtararak yapılmalıdır…

İki eli iki ayağı iki gözü olan kardeşliğin, elbette aklı bir, kalbi bir olacaktır!

Tanrının verdiğini, ne kimsenin verilenden almaya, ne kimsenin sahibine lütfetmeye hakkı vardır.

Bir deniz zaten denizdir, bir dağ zaten dağ. Ne denizden bir ark açıp denizi azaltabilir; ne dağın tozunu kaldırmakla dağı küçültebilirsiniz! Tanrının, geçmişin, coğrafyanın verdiklerini insan olan, ancak ve ancak, denizin deniz olduğunu, dağın dağ olduğunu teslim eder gibi anlamak durumundadır.

Kardeşlik insanlaşmayı inceltip büyüten bir güç; öç ve nefretse insanlığı küçültücü suçtur! Biz yanlışları, kötülükleri unutup, iyilikleri anımsayarak geleceği kuracağız…

Dünü iyi anlamazsak, yarını bilgisizce inşa ederiz…

Kurgulanmış korkular, kuracağımız dünya için gerekli ve var olan cesaretimizi gölgeler. Biz, güneşsiz gölgelerin altından çekilmeliyiz… Birlikte gölge vereceksek, önce, korkuların, yalanların, çıkarın kirli karanlık, dişli tırnaklı gölgesinden birlikte çekilmeliyiz…

Aynı gök altında sadece bir kardeşin gölgesi var diğeri gölgesizse; gölgesiz için ya güneş yoktur ya ayakları gölgeye prangalıdır!

Gölge vermek isteyen gölgeden çekilmelidir…

Bu gökyüzü, bu güneş altında, gün de gece de ortaktır…

Yazar Lütfü Oflaz’ın tanımıyla  “Demokrasi, sende ne varsa bende o, bende ne varsa sende o demektir.”

Tanrının her halka verdiği lütfettiği dil özgürleşmiyor, üstelik bir halkın ağzından/ dimağından sökülüyorsa; tanrının var ettiğine yapılan haksızlık, saygısızlık, tanrıya da saygısızlıktır.

Hele de vermeden, bir şey veriyormuş gibi yapmak ve bunu bir lütufmuş tavrıyla, tepedenci bir dille, kibirle sunmak; hem tanrıya, hem bir halka, hem kardeşliğe saygısızlıktır.

…Bize dayatılan kirletilmiş hayata layık değiliz…

Sistemin, devletin, siyasetin, hatta insanın görünmeyen tarafını gördüğümüz zaman, barış da demokrasi de daha sağlam inşa edilecek ve kardeşlik çınarı yıkılmayıp daha da kökleşecektir…

Birlikte yaşarken, coğrafyamızı vicdanın göğü ile taçlandırır, ellerimizi bir anne diğerkâmlığıyla birbirimize uzatırsak; kardeşleşme, Kızılırmak Dicle’ye, Fırat Çoruh’a karışıyor gibi coşar ve kardeşlik nehri asla çekilmez…

Ben seni seviyorum biliyorsun… Dilinle, kimliğinle seviyorum…

Biliyorum sen de beni seviyorsun… Ama lütfen dilimle, kimliğimle, haklarımla sev!

Gel, devletin vaktimizi şaşırtan yakıcı gölgesinden birlikte çekilelim; sevginin içini birlikte dolduralım!

Ben sensiz eksilirim; sen bensiz eksilirsin… Ben seninle çoğalırım; sen benimle çoğalırsın…

Ben inanıyorum; sen de inan ki dünyada bir benzeri daha bulunmayan bin yıllık bu eşsiz kardeşliği, hiçbir güç yıkamayacak!

İki şeyden birinin yokluğu ile birinin çokluğu dünyayı yaşanmaz bir hale getiriyor: sevginin yokluğu; yalanın çokluğu…

Bütün iş bu durumu tersine çevirebilmekte; yalanı yok, sevgiyi çok edebilmekte!

Kemâle erecek kardeşliği tarih beyaz bir sayfaya yazacak ve artık hiçbir siyah onu karalayamayacak!

ömerfarukhatipoğlu