SİYASETİN CILKINI ÇIKARDINIZ / Perihan Yoğurtçu

Siyaset:  Arapça kökenli bir terimdir. Arapça “at eğitimi” manasına gelmektedir.  Yunan siyasal yaşamında ise siyaset, polise veya devlete ait etkinlikler biçiminde tanımlanmıştır. Politika devlet işlerini düzenleme sanatıyla ilgili manalarını da içermektedir

Esasında  siyaset   bir disiplin ve refahın oluşturma misyonunu yüklemek isteyenlerin talip olduğu bir yoldur. Ve başta insanlar olmak üzere bütün canlıların hizmetini eksene alandır siyaset yolu. Müreffeh bir yaşamın inşasını bina etmek için güçlü bir mekanizmadır zira. Platon: Siyasete dair der ki; “Politika insanları rızalarıyla yönetme sanatıdır”.

Ayrıca,  Siyaset bilimi : Köken itibariylede devlet kurumlarının fikri ve hukuki temellerini yapılarını yetkilerini, birbiriyle ilişkilerini ve işleyişlerini incelemeyi öngörerek gelişmiş bir bilim dalıdır.

Fakat gel gelelim Türkiye’de siyaset, bilimine göre işlemiyor. Evrensel insan haklarına uygun bir sistem oluşturmak için değil, daha çok bir kazanç kapısı olarak  derdest edilmiştir. Üstelik bu algı ne yazık ki topluma da kabul ettirilmiştir.

Türkiye’de  milletvekili olup  TBMM kapısından adımını atanların  büyük bir çoğunluğu halkı unutur, varsa yoksa kendi menfaatidir.   İstisnalar vardır elbette  örneğin; Sezgin Tanrıkulu ve Ömer Gergerlioğlu. Türkiye’de bir çok milletvekili, halkın hakkını korumak için oturdukları kırmızı deri koltuğa, halkın hakkını koruma adı altında  para doğuran  koltuk haline getirildi denilse yeridir. O koltuğa oturan tövbe billah kalkmayı bilmez. Babadan oğula o biçim bir meslek haline getirilmiş kırmızı deri koltuklar.

Türkiye de siyaset denildiğinde  akla iyilik ve doğruluk gelmez. Daha çok çıkarcılık, menfaat ve tasviyecilik gelir. Türkiye de siyesetçinin bakış açısı ne olursa olsun

Halkın  refahı  kendi refahından  çok  daha sonra gelir. Tam da bu bağlamda halkın felahını, hak ve hukukunu sağlayamadıkları için Türkiye’den  bir beyin göçü yaşanmakta. Özellikle hukuk boyutuyla.

Yalın ayak ve ölümü göze alarak  genç, yaşlı demeden burun kıvrılan Kafirlerin (!) ülkelerine akın etmektedir vatandaşlar.

Cennetin anahtarını sıkı sıkıya kendi cebinde saklayan   İslam dünyası denilen bu dünyaya kıyasla kafirlerin(!) kul hakkına (evrensel insan haklarına) riayet etmelerinden dolayı Müslümanlar  akın, akın  kafirlerin (!) ülkelerine hücum etmektedir. Ortadoğuda siyasalın ilkeli(!) duruşlarının nişanesi ise  deniz kıyılarına vuran küçücük bedenlerdir.

Halk TBMM’yi film  izler gibi  izlemekte, filmin konusu ise kim kimin oğlu, kim kimin torunudur. İşin ilginç yanıysa ve  önemli olan repliği de   siyaseti sadece “erkeklerin” iyi yaptığını bunun için her seçim yaklaştığında kadınların siyasette yer almak istemediklerinin serzenişi replikleriyle doludur.

Arîstoteles  diyor ki; “ iyi yönetimler mutlak değildir. Bunlar zamanla yozlaşarak tiranlığa dönüşürler”. Bu menfaatçi ve kavgacı  siyasalcı anlayışın kısa sürede değişimi mümkün görünmese de uzun vadede elbette ki dönüşmesi mümkündür. Ancak bu değişimi sağlayacak olan halihazırda aktif siyasetin baş köşesini zapt rapt altına alan erk akıldan  beklenmiyor kuşkusuz. Halkını önceleyen ve kadın bakış açısıyla kendini dönüştüren kadınlarla birlikte  ancak bu  cılkı çıkmış gidişatı  değiştirilebilir.

Dün de , bugün de kadının emeğini çalıp kadını siyasetin dışında tutan ve her seçim dönemi kadınların siyasette yer almak istemediği  yaygarasını koparanların sözlerini havada bırakılması gerekiyor. Özellikle kadınların bu yerel seçimde  Siyasetin bir cinse ait olmadığı ısrarla bu erk akla anlatması gerekiyor. Hasılı, toplumun hak ve hukukunu  savunmak için siyaset mecrasına talip olanların, öncelikle siyasala dair kültürleştirilen, kötülüklerden arınmaları elzemdir.

Hali hazırda  Türkiye   siyasetine  bakıldığında insan onurunu zedeleyen bir çukura dönüştüğünü görmeyen yoktur. Görmek istemeyenler ise bu siyaset çukurundan nemalananlardır. Ve zaten bakış açısı ne olursa olsun  iktidar olanların hepsi aynı saikle bir tek dertleri var, sil baştan kendi rejimlerini kurma çabaları.

Hâlbuki  rejimler halkın umurunda değil. Halkın önceliği  rahat bir yaşamdır. Ve rahatlığın temeli  ise hukukun inşasıdır. Vatandaşın kendini güvende hissetmesi için hukuk önünde eşit olmalıdır.

Hukuk  sadece kodamanların konforunu korumak için işlenirse diğer kesimin değersizlik hissi oluşmaması mümkün mü!

Hukuk ve demokrasi bir bütün dini, dili ne olursa olsun seksen bir milyon vatandaşın tümü için aynı derecede olmalıdır. Kodamanların canı can da diğer vatandaşların canı can değil mi?

Yazının içeriği yazara aittir.