Demokratik İslam Kongresi (DİK) Platformu, 2014 yılında geniş bir katılımla bir araya geldi. Esasında, İslam kültüründe var olan ancak Müslümanların pratiğinde eksik kalan insana değer katan evrensel insan haklarının hatırlatılması amaçlanıyordu. DİK’in hedefi de buydu.
Bu amaçla kongre düzenlendikten sonra hızla komisyonlar kuruldu. Dayatılan tek tipleşmeye karşı durulacak, insanın doğasında var olan çeşitliliğin bir arada yaşamasının güzelliği için mücadele verilecekti. Ancak bu gerçekleşmedi. Medine Sözleşmesi’nde olduğu gibi, farklı inançlar ve kimlikler arasında adalet ve eşitlik temelli bir birliktelik kurulması hedeflenmişti. Ne var ki, bizler bu anlayışı kendimize bile özümsemedik.
Dindar kesimin örgütlenme kültüründeki eksiklik bir gerçektir, kim ne derse desin öyledir. DİK içinde edindiğim tecrübelerle bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Örneğin, bu oluşumun içinde yer alan bazı kişiler süreç ilerledikçe yola çıkış amaçlarını ve araçlarını unuttu. Hatta birlikte yola çıktıkları arkadaşlarını da geride bırakarak görünürlük kaygısına kapıldılar. Bu da kaçınılmaz olarak dağılmalara yol açtı. Bu koltuk nasıl bir şeymiş böyle?
###
Dindar Kürt kadınlarının Demokratik İslam Kongresi’nde güçlü bir örgütlenme sağlayamamalarının temel nedenlerinden biri, geleneksel rollerin de etkisini göz ardı edemeyiz. Bununla birlikte, yeterince temsil edilmemeleri de önemli bir noktadır. Ayrıca platformun net bir strateji geliştirmemesi ve en can alıcı nokta olarak, Dik’in kendi iradesiyle istediği şekilde çalışma yürütememesi de etkili olmuştur. Profil modunda çıkarılamaması ise pasif kalmalarına yol açmıştır.
###
Bir diğer yanlış ise yürütülen çalışmaların, çocukların oyun oynarken arkadaş seçmesine benzer şekilde, ehil olan değil ahbap çavuş ilişkileriyle “Sen gel, sen de gel” mantığıyla yürütülmesidir. Bu yüzden gerçek anlamda bir ilerleme sağlanamadı. Üstelik hâlâ aynı sığlıkta ısrar ediliyor, ne yazık ki!
Görünür olmak adına kişilerin tüm çalışmaları kendine yönlendirmesi ise ayrıca düşündürücü bir durumdur. İnsan evladının inandığı ilkelerini içselleştirilmeyince gözü doymaz olur.. . Sorumluluğun tümü belli kişilerde toplanması , ister istemez süreci tıkar. Nitekim tıkanıklıklar söz konusu ve hiçbir ilerleme kaydedilemiyor.
Bunun yanı sıra, kendi çevresinde karşılığı olmayan bazı kişilerin Kürtlerin emeği üzerinden ün kazanması zamanla açığa çıktı. Bu durum, bedel ödeyen dindar Kürt kadınlarının ve erkeklerinin azmini kırdı/kırıyor. Sürekli Kürt solunu eleştirenler dönüp kendilerine de bakmalı, değil mi? Onca bedel ödeyen ve toplumda karşılığı olan Kürt kadınları varken, bu emeğin üzerinden parlatılan isimler kimler tarafından ve ne amaçla öne çıkarılıyor, anlamak mümkün değil! Dindar Kürt kadınlarının örgütlenme ve dayanışması kimleri korkutuyor acaba?
Şu anlayış sizi rahatsız etmiyor mu? Kürtlerin gasp edilen en doğal haklarını savunduğunu iddia edenlerin bile, Kürt kurumlarıyla ilişki kurarken, bu hukuksuzluğu dışarıya aktarmak yerine çoğu zaman bir koltuk pazarlığına girişmeleri…
Geriye dönüp baktığımızda, Kürtler üzerinden kimler var olmadı ki! Kürtler üzerinden kendine yer açanlar, her zaman bir çıkar peşindeydi. Hak savunuculuğu ise çoğu zaman sadece bir maskeden ibaret kaldı.
Popüler figürleri öne çıkarmak kısa vadede işe yarasa da uzun vadede dindar Kürt kadınları ve erkeklerinin dayanışmasını zayıflatır. Bu nedenle gerçekten bu uğurda çaba sarf eden ve bedel ödeyen özellikle dindar Kürt kadınları desteklenmeli, dayanışmaları güçlendirilmelidir.